Sokak Lambası

 

  Kuş seslerinin araba seslerine karıştığı, sokak lambalarının yeni kaybolmaya başlayan güneşin ardındaki aydınlıkta kaybolduğu dakikalarda hafif esen rüzgâr öğlenin bıraktığı sıcaklığı alıp götürüyordu. Altıncı katın balkonunda oturan genç kız tüm şehir ayaklarının altındaymış gibi hissediyor, gökyüzünün maviliği altında huzuru hissediyordu. Gökyüzüne ulaşan ağaçların yanında uzanan gökdelenler tüm doğayı bozuyordu ve bunun zamanla onun huzurunu bozmasından korkuyordu. Yinede dünyadaki bu kadar kötülüğe rağmen maviliğinden hiçbir şey kaybetmeyen gökyüzüne minnettardı. Balkon demirlerine konan kuşa çevirdi bakışlarını, kuşunun kendince sesler çıkardığını, okuduğu prenses hikâyelerindeki gibi şarkılar söylediğini hissedebiliyordu. Parmağını uzattığı anda kaçan kuşa bakarak gülümsedi. Tüm eksikliklerine rağmen mutluydu genç kız.

  İkindi vakti akşam vaktine dönerken güneş görevini aya devir ediyor, kırmızı gökyüzü yerini yavaş yavaş uçsuz bucaksız karanlığa bırakıyordu. Genç kız hayranlıkla izlediği gökyüzüne bakarken, kendisinin bir gökyüzüymüşçesine, hayranlıkla izlendiğinden habersizdi. Genç adamın birkaç ay önce geçtiği bu sokakta, sokak lambasının altında oturan genç kız dikkatini çekmiş ve onun daha sonra altıncı katta oturan, sürekli aynı saatlerde balkona çıkan kız olduğunu fark etmişti. O zamandan beri her gün aynı saatte geldiği mahallede aynı sokak lambasının karanlık tarafında duruyor ve her ne kadar tam olarak göremese de onun için gökyüzü olan genç kızı seyrediyordu. Fark etmeden buruk bir gülümseme yayıldı genç adamın dudaklarına. Ne kadar tuhaftı, dünyaya kafa tutacak kadar büyük olan cesareti kendisinden metrelerce uzak olan bir kızın onu görebilme ihtimaline karşı yok olması. Ve ne kadar tuhaftı, daha önce hiç konuşmadığı hatta yakından hiç görmediği biri için arasında mesafeler olmasına rağmen kalbinin bu kadar hızlı atması.

  Karanlığın çöktüğü sessiz sokaklar ilkbaharın ardındaki sonbaharı hissettirmeye başlamıştı iki gence de. İnsanların geçmediği hissiz sokakta rüzgâr hoyratça gücünü göstermeye başladığı sırada girdi içeriye genç kız, orada durmasının tek nedeni Gökyüzü olan genç adam da usulca ayrıldı. İkisinin düşünceleriyle harmanlanan sokakta artık sadece rüzgârın ardındaki sessizlikte buluşan hayvan sesleri vardı.  Sokakların kuralı gibiydi sessizlik.

  Her gün birbirinin bir benzeri gibi geçmeye devam ediyordu. Her sokak lambasının altına gelişinde, kendisi için zaman duran genç artık içten içe fark edilmek istiyor ama kendisini fark ettirmeye bir türlü cesaret edemiyordu. O gün bir az daha erken geldiği sokakta Gökyüzü’nü yine aynı yerinde bulamayacağının farkındaydı. Onun olmadığı, ama onun hissini taşıyan boşluğa bakmak bile mutlu etmişti genç adamı. Mutluluk insanı gülümseten şeydi. Ve mutluluk gülümsemekti. Mavinin verdiği huzuru hissettiriyorsa o kişi, gökyüzüydü onun için. Ömrünün sonuna kadar gizli kalmasından, yavaşça gökyüzünü yitirmekten korktu.

  Saatlerin geçmesine rağmen balkondaki yerini almayan Gökyüzü kalbini sıkıştırmıştı genç adamın, kendisine bir şey olma düşüncesini aklından bile geçirmeye korkup, her gün çıkmak zorunda olmadığını kazıdı beynine. Korkuları için bir adım atması gerektiğini fark etti o an. Sevgisine ulaşamadan yitirmek istemiyordu. Bugün de onun bıraktığı hisle yetinmeliydi.

  Birkaç gündür yokluğuyla yetindiği Gökyüzü artık endişelendirmeye başlamıştı genci. Bir daha görememekten ölesiye korkuyor ve geçmişteki haklarını kaybettiğini düşünüyordu. Her şeyden kaçarak geldiği sokak lambasının altında artık zaman daha hızlı akıyordu. Bugün de göremeyecekti Gökyüzünü. Gitmeye karar verdiği sırada açılan apartman kapısından dışarıya çıkan kişi dikkatini çekti. Öğlen güneşi altında ilk defa bu kadar yakından gördüğü Gökyüzü, sanki kalbi tüm bedenine yayılmış ve bir az sonra patlayacakmış gibi hissettirmişti. Birkaç günün ardından bir daha hiç göremeyeceğini düşündüğü bir zamanda onu bu kadar yakından görmek, kendisini fark ettirmek zorunda olduğunu hissettirmişti genç adama.

  Genç kız parkın en gürültülü yerine oturduğunda genç adam onu şaşkınlıkla izliyordu. Kitabını sakince okumaya başladığında bu kadar gürültü arasında çok kolay odaklanabilmesi şaşırtıcı bir durumdu. Tüm cesaretini toplayıp Gökyüzü’nün yanına oturdu genç adam. Kafasını kitaptan kaldırmasa da onu duyması yeterdi, cesaretini kırmadan konuşmaya başladı.

“Her şey seni sokak lambasının altında gördüğümde başladı. Özür dilerim seni gizlice izlediğim için. Ama gökyüzüm olduğun için tüm sıkıntılarıma fark etmeden yardımcı olduğun için teşekkür ederim Gökyüzü. Seni seviyorum...” Yüzündeki kocaman gülümse Gökyüzü adını verdiği aşkının ona bakmamasıyla bile sönmemişti. İçindekileri çok geç olmadan ona ulaştırabildiği için mutluydu genç adam. “Bana şu an bir şey demeni beklemiyorum. Ama lütfen bana bir kez olsun baka,” cümlesini tamamlayamadan yanından kalkıp giden Gökyüzü’nün arkasından öylece baktı. Onu korkutmuş muydu? Hata yapmıştı, bu şekilde karşısına çıkmamalıydı. Sadece kendinde bir giz olması gerekirken bunu gidip ona söylememeliydi. Yüzünde donan gülümsemesine bir damla gözyaşı eşlik ederken üzerine karanlık çöktü genç adamın.

  Genç kız yanına oturan genç adamı fak ettiğinde göz ucuyla onu izledi birkaç saniye. Yanında tanımadığı biri varken odaklanmakta zorlandı. Tekrar göz ucuyla baktığında genç adamın ağzının kıpırdadığını fark etti. Vücudunu kaplayan telaşla kitaba odaklanmaya çalıştı ama başaramadı. Yanında bir şeyler söyleyen biri oturuyordu hatta belki kendisine söylüyordu ama o hiçbir şey duymuyordu. Sessiz dünyası ilk defa bu kadar kırmıştı onu. Elleri titrerken daha fazla orada durmak istemedi genç kız. Hızla uzaklaşırken korkularına yenik düştü.

  Herkes aşkını itiraf edebilirdi belki, ama kaç kişinin aşkı gerçekti. Mutlu sona ulaşılmayanlara da aşk denilebilir miydi? Tüm korkularına rağmen bir insanın karşısına çıkmak sanıldığı kadar basit değildi. Bir kere başaramadıktan sonra pes mi etmeliydi genç adam. Ya da gidip en azından bir özür mü dilemeliydi. Karman çorman beyninde ki ayak izleri ağırlık yapıyordu. Son kez gidip sokak lambasının altından Gökyüzü’ne bakmak istiyordu. Her şeye rağmen vazgeçebilir miydi Gökyüzü’nden? Sevgi bu kadar basit değildi. Beynindeki karmaşa arasından ayakları onu yine sokak lambasının ardındaki karanlığa götürdü. Kalbini hiçbir şey söylemeden bile paramparça edebilen Gökyüzü’nün yanında aldı soluğu.

  Gecenin karanlığı hâkimken, sokaklarda yine sessizlik vardı. Sabah yaşadığı olay aklından bir türlü çıkmazken haksız olduğunu defalarca kazıdı beynine. En azından tepki vermeliydi, o şekilde kaçıp gitmesi ne kadar doğru olmuştu. Tekrar aynı kişiyi görmeyi diledi genç kız. Özür dileyebilmek için bir şansı olmasını. Ama göz ucuyla gördüğü genç karşısına da dikilse tanıyamazdı. Ya da belki tanıması o kadar da zor olmazdı. Balkonun hemen altındaki çok net görülen sokak lambasının altındaki kişi çekti dikkatini. Başını yere eğmiş belli bir hüzün vardı üzerinde. Beklide sabah gördüğü kişiydi genç kızın.

  Kendisine bu kadar yakın ama bir o kadar uzak olan Gökyüzü’ne baktı genç adam. Elini uzatsa dokunacakmış gibiydi. Tekrar konuşma fırsatını deli gibi istiyordu fakat bu şansı kaçırmış gibi hissediyordu genç adam. En azından ondan özür dilemeliydi, en azından özür dileme şansı olmalıydı. Pişmanlıkla başını yere eğdi genç adam. Yerdeki taşlarla ayağıyla oynamaya başladığında bunun dışında farklı bir ses daha işitti. Bu saatte buradan kimsenin geçmediğini bildiği için şaşkınlıkla başını kaldırdığında şaşkınlığı katlandı. Bembeyaz, dizlerinin hemen altında biten elbisesi, omuzlarından dökülen siyah saçlarıyla karışan ve gecenin soğuğuna rağmen üşümüyormuş gibi görünen Gökyüzü’ne baktı hayretle. Gördüğünün hayal olduğunu zannetti genç adam birkaç dakika. Gökyüzü onu fark ettiği yetmemiş bir de yanına gelmişti. Şimdi gerçekten dokunsa ulaşabilirdi gökyüzüne. Kalbi korku ve heyecanla harmanlanırken Gökyüzü’nün gülümsemesi silip attı korkusunu. Sabah yüzüne bakmamasına rağmen tanımıştı onu. Gülerken titreyen dudakları heyecanının dışa yansımasıydı adeta. Üç adım önünde duran Gökyüzü’nün uzattığı kâğıda baktı bir az daha sonra alması gerektiğini kavrayıp uzanıp aldı kızın elinden. Kâğıtta yazana hızlıca göz attığında her şeyin sebebini o an anladı. Gülümsedi genç kıza ve elleriyle önce kızı gösterdi daha sonra kalbini. Duyamaması onu sevmesine engel değildi genç adamın. Hatta daha da âşık etmişti kendine. Bu hareketinden sona kızarıp başını eğen gökyüzüne baktı yüzündeki gülümsemeyle. Onun sessiz hayatında sessizliğe gömülmeye hazırdı genç adam…

-Calypso 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Smeraldo Çiçeği Efsanesi

Herkül Kulesi Efsanesi

Ahmed Arif & Leyla Erbil